YOUTUBE KANALIMIZI TAKİP EDİN >>> YOUTUBE KANALA GİRİŞ İÇİN TIKLA
Birbirinden güzel kitapları ile okuyucuların diklkatini çekmiş olan sevilen yazar José Saramago, Görmek adlı kitabından bir biribinden güzel kesitlerle sizlerle..
“… Fakat inanç, herkes için her daim mübarek olsun, gücünden yararlananların yolu üzerindeki dağları, bir kenara ittiği gibi, onları çok daha azgın sulardan bile hiç ıslanmadan geçirebilir..” (s.10)
“.. Geceleyin el ayak çekildiğinde sandığın içine yönelik suç sayılabilecek hiçbir girişimde bulunulmadığına yurttaşların özgür ve egemen siyasal iradelerini geçersiz kılacak sahte oy pusulaları konmadığına artık modası geçmiş deyimle seçime hile karıştırma denen o tarihsel sahtekarlığın burada bir kez daha işlenmediğine dair ertesi gün eğer gerek duyulursa güvenilir birer tanık olabilirlerdi, fakat unutmayalım ki, böyle bir sahtekarlık faillerin ve suç ortaklarının maharetine ve ellerine geçen fırsata bağlı olarak seçimden önce işlenebileceği gibi, seçim sırasında ve sonrasında da işlenebilirdi..” (S.11,12)
“…Kim bilir belki de zaman geçip, böylesine deneyim kazandıkça günün birinde o da bir .. kuruluna başkanlık edebilirdi, böylesine yüksekten uçuşlar tanrı katını bile katedip geçebiliyor ve artık kimse bunlara şaşmıyordu..” (s.13)
“.. Aslında hepimiz sinirli, şaşkın, ne yapacağını bilemez haldeyiz ve bildiğimiz üzere, bu ruh halindeyken, gerçekte düşünmediğimiz şeyi söylemek kolaydır..” (s.14)
“.. Kadere meydan okumanın çok çeşitli yolları vardır ve neredeyse hepsi de boşunadır ve en kötüsünün olacağını düşünmeye mecbur kalırken en iyisinin olacağına inanmak ise bu yolların en sıradanlarındandır..” (s.21)
“.. Neyse ki, daha önce sözü edildiği üzere, evreni kendi patikalarında ve gezegenleri de onun yörüngesinde tutan denge zorunluluğu, bir taraftan bir şey eksildiğinde öte tarafa ona az çok denk, eğer mümkünse aynı nitelikte ve aynı oranda bir şey konmasını her zaman şart koşar, böylece farklı muamele görmekten kaynaklı yakınmalar birikmiş olmaz..” (s.21)
“… Evren (..), insanlığın çelişik arzu ve hayallerine kayıtsız yasalara sahip(tir)..” (s.22).
“…İhtiyatlılık bir süre boyunca bizden her türlü kesin yargıyı askıya almamızı ve henüz belirmeye başlayan ve gelişen olayların akışını mutlak bir dikkatle, bu akışa güvenerek izlememizi ister..” (s.23)
“.. Özgür yurttaşlar olarak bizler canımızın istediği saatte eve girip çıkarız, yaptıklarımızın gerekçelerini kimseye açıklamak zorunda değiliz..” (s.23)
“.. Oy sayımı sona erdiğinde vakit gece yarısını geçiyordu. Geçerli oy pusulalarının oranı yüzde yirmi beşi bulmamıştı, bu oylar yüzde on üçle sağ parti, yüzde dokuzla merkez parti, yüzde iki buçukla sol parti arasında dağılmıştı. Geçersiz oylar çok az sayıdaydı, katılmayanların sayısı da pek azdı. Tüm geri kalanlar, yani toplamın yüzde yetmişten fazlası boş oydu..” (s.25)
“.. Bu ibare, vaktinden önce zafer şarkıları söyleyen iktidara, geçersiz ya da boş oy pusulalarının üzerine, sanki bunlar bağbozumu bekleyen bağmış ya da kendileri bağcıymış gibi çullanmaya başlayan partilere, sanki felaketlerin hazırlanmasında hiç aktif payları yokmuş gibi, Capitol tepesine övgüler yağdırmaktan Tarpeia kayasından düşüşe kolaylıkla kayıveren gazetelere ve öteki toplumsal iletişim araçlarına işaret etmektedir..” (s.26, 27)
(Not; Siyasette zafer ve yenilgi birbirine çok uzak kavramlar değildir. Demokrasinin doğal işleyişinde halkın irade değişiklikleri, eğilim ve oylarını farklılaştırmaları olasıdır. Bu anlamda başarının ve başarısızlığın bu kadar iç içe olduğunu ifade etmek üzere günümüzde de kullanılan Latince bir deyim vardır: “Arx tarpeia Capitoli proxima” (Tarpea kayası Capitol’e yakındır). Deyim; Eski Roma’da yurda zaferle dönen komutanların onuruna şehrin yedi tepesinden en yükseği olan Capitol tepesinde törenler düzenlenirken, hemen yakınındaki Tarpea kayalıklarından ise, vatan haini ilan edilenlerin aşağı atılarak idam edilmesini ifade etmektedir. (bkz. s.26, dn.1).
“Bununla birlikte, partilerin kendi bakış açılarını ifade ederken, fazla risk almamayı tercih ettikleri, hem nalına hem mıhına davranıp, evet derken hayır da dedikleri gözlemlendi…” (s.28)
“..Geceleyin başbakan televizyona çıkıp, halka, yürürlükteki yasalarla uyum içinde, belediye seçimlerinin gelecek Pazar günü tekrarlanacağını duyurdu..” (s.28)
“.. Gerçekten de güzel bir gün oldu… bir hafta önce yaşananlara dair söylendiği gibi kör bir kitle halinde değil, her bir seçmen kendi adına gidiyor olsa da, öyle bir bilinç ve gayret gösteriyorlardı ki, henüz seçim mahallerinin kapısı açılmadan yurttaşlar son derece uzun kuyruklarda sıralarının gelmesini beklemeye başlamıştı…” (s.29)
“… İnsanın ne olduğunu bilen, makinelerin de ne olduğunu bilmezden gelmeyen iyi bir yargıcın dikkate almayı görev bildiği sıradan olasılıklardır, ilk bakışta rezalet bir durum gibi gelebilir ama mahkeme belgelerinde zanlının suçlu olmadığına dair en ufak bir işaret bulunmasa bile suçlu olmadığı son derece doğru olabilir. Yarın bu masum sorgulandığında başına gelecekleri düşününce bile titriyoruz..” (s.32)
“.. Tek verebileceğim cevap bu, çünkü hakikat, Siz öyle olduğunu sanıyorsunuz, tek yapabileceğim uydurmak olur, Uydurun, zamanla ve sabırla, dahası bazı tekniklerin uygun kullanımıyla sonunda duymak istediğimiz şeyi işiteceğimiz cevapları uyduran biri bizi asla rahatsız etmez..” (s.33)
“… Sevgili yurttaşlar, dedi, ülkemizin başkentinde bugün gerçekleşen seçimlerin sonucu aşağıdaki gibidir, sağ parti yüzde sekiz, merkez parti yüzde sekiz, sol parti yüzde bir, katılmayanlar yüzde sıfır, geçersiz oy yüzde sıfır, boş oy yüzde seksen üç..” (s.36,37)
“… Çünkü sıradan kelimeler sempatiktir, aldatmayı bilmezler..” (s.38)
“… Sap üzengiyi kaybetti, yakında da attan düşer..” (s.39)
“… yani bu seçmenlerin çoğunluğu senin değilse, öyle davran ki, rakiplerinin de olmasın..” (s.45)
“… Dünyanın böyle olduğunu biliyoruz zaten, günahkarların bedelini daima doğrular öder..” (s.46)
“… Fakat burada insanlarla uğraşmaktayız ve insanın yalan söylemeye muktedir tek hayvan olduğu evrensel olarak bilinmektedir, şurası açıktır ki, kimi zaman korkudan kimi zaman ise çıkardan yalan söyleseler de, yine kimi zaman hakikati savunmanın elinin altındaki tek yolunun bu olduğunu vaktinde anladıkları için yalan söylerler..” (s.50,51)
“Yüzlerce yıllık kadim sözün dediği gibi, eldeki beş yüz kuş uçan beş yüz bir kuştan yeğdir..” (s.52)
“Fazlasını taşıyabilecekken azını taşımaktan daima hoşnut olmak her türlü övgüye layık bir mütevaziliktir, seni güç duruma düşüren şey ihtirastır, sen güneşe erişeceğini sanırken baş aşağı Çanakkale boğazına düştün..” (s.57)
“… Bütün insani hakikatlerde daima kaygı verici, üzücü bir yan vardır, bizler böyleyiz, üstelik ben sadece yaşamın kırılganlığından söz etmiyorum, bizler her an yok olma tehdidi altındaki küçük ve titrek birer aleviz ve korkarız, özellikle korkarız..” (s.59)
“… Bunca umut bağlanan olağanüstü hal ilanı arzulanan yönde elle tutulur hiçbir etki yaratmamıştı, şöyle ki, bu ülkenin yurttaşları anayasanın kendilerine bahşettiği hakların düzenli olarak yürürlükte olmasını talep etmek gibi sağlıklı bir alışkanlığa sahip olmadıklarından, askıya alınan şeyin hesabını sormamaları mantıklı hatta doğaldı..” (s.61)
“..çünkü hepimizin geçmiş tecrübelerden bilebileceğimiz gibi, birikmiş gerilimleri boşaltmanın en iyi yolu tartışmadır..” (s.66)
“.. Ne yazık ki, en mükemmel ve en eksiksiz fikirlerin bile uygulanma vakti geldiğinde başarısız kalabildiğini deneyimle bilmekteyiz..” (s.66)
“… Büyük kötülükler büyük çareler gerektirir..” (s.78)
“… Çünkü her zaman akılda tutulması gerektiği gibi öneriyi yapan insan da olsa bunu mümkün kılanın Tanrı olduğu doğrudur ve her ikisinin de mutabık kalarak birlikte mümkün kılma ihtimali pek az görülmüş ve neredeyse hepsi trajediyle sonuçlanmıştır..” (s.80,81)
“… Çünkü adına gerçekten layık bir muhbir, kim etmiş olursa olsun, onu dünyaya getiren annesi bile etmiş olsa hiçbir yemine güvenmemeyi, hele ki bir yerine iki yemin etmek gerekmişse daha az güvenmeyi, iki yerine üç yemin etmek gerekmişse daha da az güvenmeyi, kutsal ilke olarak altın kural olarak, yasa hükmü olarak yerine getirilmesi gereken yükümlülük olarak kabul eder..” (s.82)
“… Korkunun meyvesi olan bütün kararlar gibi aniden ve aceleyle verilen bu karar, hemen hemen bütün yollarda, biraz önde biraz geride, ufak tefek çarpışmaların meydana gelmesine neden oldu..” (s.85)
“Güvenmeliyiz sayın Başkan, güven esastır,
Neye, kime, söyleyin bana,
Demokratik kurumlara,
Sevgili dostum, bu nutku televizyona saklayın, burada bizi sadece sekreterimiz dinliyor, açıkça konuşabiliriz..” (s.89,90)
“.. İhtiyat ve tavuk suyuna çorba sağlıklı birine asla zarar vermez. Dünya çapındaki kargaşaların tarihi bize kanıtlamıştır ki, ister kamu düzeninde özel bir ihlal olsun, ister basit bir tehdit, en iyi ihtiyat örneklerini kapısı sokağa bakan ticaret ve sanayi kuruluşları gösterir, bu ürkütücü tutuma saygı göstermekle yükümlüyüz, çünkü bunlar yitirecek en fazla şeye sahip mesleki faaliyet dallarıdır ve kaçınılmaz olarak da yitirirler, vitrinleri parçalanır, saldırılar, talan ve sabotajlar olur..” (s.94)
“… Çocuklar ateşle oynamamalı, çünkü sonra, herkesin açıkça bildiği gibi, yatağa işerler..” (s.100)
“… sadece büyük çareler büyük kötülükleri tedavi edebilir..” (s.103)
“… daha önce defalarca söylediğimiz gibi, insan soyunun ahlaki kusuru ne bugüne özgüdür, ne de düne, tarihseldir, çok eski zamanlardan gelmektedir, şu an birbirimizle dayanışma içinde gibi görünüyoruz, fakat yarın birbirimizi yemeye başlarız ve sonra açık savaş evresine geçilir, anlaşmazlık çatışma olur, bu sırada dışarıdakiler de yan gelip yatarlar ve ne kadar direnebileceğimize dair bahse girerler, ne kadar sürerse o kadar iyi..” (s.105)
“Umarım şeytan sizi işitmemiştir, sayın Bakan, Şeytan öyle iyi işitir ki yüksek sesle konuşmak hiç gerekmez, o halde tanrı bizi affetsin, Zahmet etme, o doğuştan sağır..” (s.111)
“… Kim bilir daha kötü ne işkencelerle bireysel düzlemde kepaze bir baskı politikası uygulanmaktaydı, hakikat bizi bu işkenceler yapılmış olsa bile bunlara tanık olmadığımızı söylemeye zorlar, biz orada değildik, ama bu da çok bir anlam taşımaz, çünkü ayaklar ıslanmadan kızıl denizden geçilirken de biz yoktuk, ama bunun olduğuna herkes yemin edebilir..” (s.112)
“Yarın görüşürüz. Ömrümüzün bütün günlerini birbirimize veda ederek, yarın görüşürüz deyip bize de bunun dendiğini işiterek geçiriyor olmamız ve mukadderat gereği, o günlerden birinin bu kişilerden biri için son gün olması, ya yarın görüşürüz dediğimiz kimsenin ya da bunu diyen kendimizin artık hayatta olmaması ilginç..” (s.118)
“.. Kelleleri düşünmeye fırsat vermeden kesmenin en iyi çözüm olduğu iktidarın değişmez kuralıdır, sonra çok geç olabilir..” (s.118)
“… Bu saatte hiç yatmam, Kedimin dediği gibi bütün saatler yatmaya uygundur..” (s.122)
“… Evet bedeli ne olursa olsun, Ölüler olacağını biliyorduk zaten, Fakat yirmi üç değil, Sadece üç olsaydı da onlar bu yirmi üçten daha az ölü olmazdı, sorun sayı değil, Yine de sorun sayıda, Hatırlatmama izin verirseniz, amaçları seven araçları da sevmeli..” (s.131)
“.. İnsanların kafası her zaman içinde yaşadıkları dünyayla tam bir uyum halinde değildir, olayların gerçekliğine uyum sağlamakta güçlük çeken insanlar vardır, aslında bunlar kendi ödleklerini gerekçelendirmek için kimi zaman ustalıkla laf cambazlığı yapan gerizekalılardan ve kafası karışıklardan geri kalmazlar..” (s.132)
“… Büyücü çırağı kim, onlar mı yoksa biz mi, Korkarım her iki taraf da, onlar sonuçlarını düşünmeden çıkışsız bir yola girdiler, Bizler de onların peşinden mi gidiyoruz… İster usta olsunlar ister çırak, sonuçta kim daha güçlüyse o kazanır, Güçlü olan son tahlilde kazanır , oraya henüz varmadık..” (s.133)
“… Bir sürü çobanının gayet doğru bir şekilde söylediği gibi, onun da nereden öğrendiğini varın siz bilin, Tanımadığınız birine ağlamaktan daha saygın bir şey olamaz..” (s.138)
“… Dikkatli olun, manevi şaşkınlık, sanırım sizin şaşkınlığınız manevidir, kaygıya götüren yoldaki ilk sapaktır, bu noktadan itibaren, sizin de söylemekte olduğunuz gibi, her şey olabilir..” (s.141)
“… Bakın insan denizi çoktan hareketlenmeye başladı bile, İnsanların ne istediğini ifade eden tek bir ses, yaşasın, kahrolsun lafı, bir slogan işitmiyor olmak, asıl beni şaşırtan, sadece insanın iliğini ürperten bu tehditkar sessizlik var , Korku filmi dilini unutun, belki, sonuçta, insanlar sadece sözlerden yorulmuştur, Eğer insanlar sözlerden yorulmuşsa ben işsiz kalırım..” (s.142)
“… Bildiğimiz gibi, insan soyunda bencil kaprisler, oyalayıcı numaralar, kolay duygusallıklara haince çağrılar, aldatıcı ayartma manevraları hiç eksik olmasa da hayranlık verici feragatlere de yer vardır, bizler bütün bunlarda, övgüye değer bu ve diğer feragat tavırlarında ısrarcı olursak, yaratılışın anıtsal projesindeki kendi küçük payımızı büyüterek gerçekleştirebileceğimizi hala düşünme imkanı bulabiliriz..” (s.144)
“.. . Her birinin koşullarını titizlikle inceledikten sonra deneyimin bize hiç yorulmadan kanıtladığı gibi, kurbanların karşılaştığı bahtsızlıklarda kendi sorumluluk paylarının olması az rastlanır bir durum değildir..” (s.147)
“… Bu sözlerin ardından gelen sessizlik, saatlerin, düşünmeyen çarklardan ve hissetmeyen yaylardan imal edilmiş şu makinelerin, beş önemsiz saniyenin, bir, iki, üç, dört, beş diye sayıldığını hayal etmeyi sağlayan ruhtan mahrum bu küçük makinelerin söylediğiyle zamanın alakası olmadığını, telefonun bir ucunda bulunan kişi için ıstırap verici bir işkence, diğeri içinse son derece sevinç verici bir huzur olabileceğini bir kez daha kanıtladı..” (s.150)
“… Eğer biri hata işler ve diğeri düzeltirse, iki taraf da doğru davranmış olur..” (s.160)
“… fakat bu hızlı bakışı bütün kesinliğiyle yorumlamak için tanrıların sırrına sırdaş olmamız gerekiyordu…” (s.162)
“… Ben sadece dört yıl önce kör olduğumuzu ve şimdi de muhtemelen körlüğe devam ettiğimizi söylüyorum…” (s.173,174)
“… Mükemmel anların, özellikle yüceliğe yaklaştığında, karşılaşacağı en ciddi terslik kısa süreli olmalarıdır, bu olgu açıkça ortada olsa da, daha sonra ne yapacağını bilememek gibi daha büyük bir tersliğin olmadığını da söyleyemeyiz…” (s.180)
“… Kaderin er ya da geç, muhtemelen de erken bir vakitte kibri daima yere sereceği şeklindeki teselli edici fikir.. onay bulmuş oldu…” (s.182)
“… Kah mürekkep dağıldı, kah kağıt yırtıldı, size belirtmekte yarar var, işte buna yazma zahmeti, yaratı işkencesi denir..” (s.183)
“… Bu dünyada, bildiğimiz kadarıyla başka dünya da yok, sonunda her şey açığa çıkar..” (s.189)
“… Bir ihtiyat diğerinin garantisidir…” (s.191)
“… İnsanlar arasında yapabileceğimiz en kesin ayırım onları zekiler ve aptallar diye ayırmak değil, zekiler ve aşırı zekiler diye ayırmaktır, aptallarla ne istersek yaparız, zekiler karşısında en iyi çözüm onları hizmetimize almak olur, aşırı zekilere gelince , onlar bizim tarafımızda olsalar bile özünde tehlikelidirler, bu tehlikeden kaçınamazlar, işin en tuhaf yanı , ne yaparlarsa yapsınlar sürekli olarak onlara karşı dikkatli olmamız konusunda bizi uyarırlar, ama genellikle uyarılara dikkat etmeyiz ve sonra sonuçlara katlanmak zorunda kalırız…” (s.191, 192)
“… Evet, fakat siyasal yaşamımın en büyük hatası beni bu koltuğa oturtmalarına izin vermek oldu, koltuğun kollarının onlara kelepçeli olduğunu zamanında anlayamadım…” (s.192)
“… Konunun üzerine bir taş konulup örtbas edildi, En ağır taşlar bile yerinden kımıldatılabilir..” (s.193)
“…Ne olmuş olursa olsun, Kötülüğe çare yoktur…” (s.197)
“… Gayet doğal olarak yanlış.. doğrunun arka yüzü(dür)..” (s.198)
“… Deneyimlerim bana şunu öğretti ki, en berbat orospu çocukları böyle görünmeyenlerdir..” (s.203)
“… deneyimli kişilerden görüş almak.. temel bir önlem(dir)..” (s.206)
“…Kimi zaman karar merkezlerine fazla yakın olmak miyopluğa yol açar, görüş açısını daraltır..” (s.206)
“… İtaati sağlamak için her saat rütbesini göstermek zorunda kalan, bir otorite ne kadar zavallıdır..” (s.208)
“..Gürültülü devrimlerden ziyade davranış cilasındaki .. küçük çatlaklar, yavaşça, tekrar ve ısrarla , toplumsal yapıların en sağlamını bile sonunda yıkarlar..” (s.208)
“… Saygı görmek istiyorsan, samimiyet kurma, diye öğretir kadim ve bilge deyiş..” (s.208, 209)
“… Çömlek yapan, kapağını da yapar eski nakaratı doğrulanacak mı..” (s.236)
“… Artık tek gözün iki gözden daha iyi gördüğünü biliyorum, çünkü ona yardım edecek bir diğeri olmadığından, bütün işi o yapmak zorundadır. Belki de bu yüzden körler ülkesinde tek gözlüler kral olur..” (s.241)
“… Suçluluk kanıtına rastlamazsak ne olacak, Masumiyet kanıtına rastlamadığımızda olanın aynısı, Bunu nasıl anlamalıyım.. Kimi durumlar vardır ki, hüküm suçtan önce yazılmıştır..” (s.246)
“… Gözün görmediğini yürek hissetmez, bilmeyen kişi görmeyen biri gibidir..” (s.248)
“… Diller tutucudur, arşivlerini daima yanlarında taşırlar ve güncellenmekten nefret ederler..” (s.259)
“… Ne zamandan beri mantık insanların kararlarını yönetiyor, diye sordu. Belki de akıl yürütme yanlıştı. Fakat akıl yürütme insan kararlarını ne zamandan yönetiyor, sorusuna cevap vermek kolay olmasa da, hiç küreksiz kalmaktansa tek küreği tutmak yeğdir, üstelik batık teknenin yola çıkamayacağı da yazılı(dır)..” (s.259, 260)
“… Algıladığı şeyi sözlerle ifade edememesi bunu hissetmediği anlamına değil, hissedecek kadar algılamadığı anlamına geliyordu..” (s.262)
“… Deneyimimden öğrendim ki, yarım ağızla söylenen şeyler eksiksiz lafların söyleyemediklerini söylemek için vardır..” (s.273)
“… Bir zanlının isnat edilen suç karşısında masum olduğu sonucuna varmak bence bir polisin görevini tamamlamasının en iyi yoludur..” (s.276)
“Fakat nereye gittiğimizi bilmememiz için kör olmamıza gerek yok… (s.278)
“.. her şeye bir suçlu bulma takıntısı.. karşınızdaki insanı gerçekten görmenizi engelle(r)..” (s.281)
“… Gerçeği söylediğinizde bana ihanet etmiş olmazsınız, fakat size ait olmayan bir hakikat adına yalanları kabul etmeyin..” (s.282)
“… Doğarız ve o an sanki ömür boyu sürecek bir pakt imzalamış gibiyizdir, fakat gün gelir, Bunu benim adıma kim imzaladı, diye sorarız..” (s.287)
“…Ayrı ayrı dolanan birkaç sözü nasıl bir araya getireceğimizi bilseydik eğer, kim bilir belki de bu dünya biraz daha iyi bir yer olurdu..” (s.287)
“… İhtiyatlı davranış.. uyuyan ejderi uyandırmamaktır, uyanıkken yanına yaklaşmak aptallıktır..” (s.292)
“… Bir el diğer eli yıkar, ikisi birden yüzü yıkar..” (s.310)
“… Çünkü bilinenin ardında sonsuz bir bilinmeyenler zinciri saklıdır ve bu bilinmeyenlerin sonuncusu muhtemelen sonuçsuzdur..” (s.310)
“… Açıktır ki, kimi vesilelerle söylediğimiz gibi, hayatta öyle zalim olasılıklar vardır ki, bir tarafta yağmur yağarsa diğer tarafta rüzgar esebilir..” (s.314)
“… Yani Samarra’da kararlaştırılan randevudan kaçınmaya çalışmak için Bağdat’a koşmaya değmediği sonucuna varmak için de olsa, çeşitli ve çelişik güvenlik ve risk faktörlerini tarafsızca ayrıntılandırarak işin içindeki değişkenlerin her birini gereken ağırlıkta ele almadan bırakamayız..” (s.314)
(Not: Mevlana, Mesnevi, Cilt: I’de de geçen bir menkıbeye burada atıf yapılmaktadır)
“… Bir çok kez korkular hayatlarımızı acılaştırır ve sonunda ne bir temelleri ne de varlık nedenleri olduğu ortaya çıkar..” (s.317)
çok güzel bir kitap