YOUTUBE KANALIMIZI TAKİP EDİN >>> YOUTUBE KANALA GİRİŞ İÇİN TIKLA
Instagram Biyografi Sözleri kısa, Havalı, cool, İngilizce Instagram Bio Sözleri
profilinde bio sözler paylaşan profillerin İnstagram kullanıcı sayısı her geçen gün artıyor. Instagram kullanıcılarının başka bir kişiyi takibe almadan önce profilinde baktığı ve ilk dikkat ettiği şeylerden biri biyografi oluyor. Instagram biyografisi çok önemlidir ve kullanıcı adının altında yer alan küçük alandır. popiler fenomenlerin ve sosyal medyada dikkat çekmek isteyenlerin kendilerine ait iş unvan bilgilerini paylaşabildiği gibi kısa, havalı, anlamı cool biyografi sözleri ile dikkat çekebilir. Arkadaşa, sevgiliye ithafen anlamlı ve etkileyici sözler paylaşılır. En güzel, havalı, kısa İnstagram bio sözleri için “Instagram Biyografi Sözleri 2022” içeriğimize göz atabilirsiniz.
Ben insanlarda sevgili olmak için değil de arkadaşlık etmek için bile mertlik ararım.
Vicdanına karşı gerçekten davranman gerektiği gibi mi davranıyorsun, yoksa bunu insanlar için, onların karşısında övünmek için mi yapıyorsun?
Olduğu ile olmak istediği arasındaki fark ne kadar büyük olursa olsun, uyanmış bir ruhsal varlık için olanaksız diye bir şey söz konusu olamazdı.
İnsanlar hakkımda ne isterlerse düşünsünler, onları aldatabilirim ama kendimi aldatmayacağım.
Ee, anlatın bakalım, toplumun temellerinin altını oydunuz mu? Suçluları aklayıp, suçsuzları mahkum ettiniz mi?
Fakat insanlar, büyük, yetişkin insanlar kendilerini ve birbirlerini aldatmaktan vazgeçmiyorlardı.
İstediğimiz kadar yüksek sırıklar üstüne çıkalım, yine kendi bacaklarımızla yürüyeceğiz; dünyanın en yüce tahtına da çıksak, yine kendi kıçımızla oturacağız.
İnsan hayatı denen bu yolculukta benim bulduğum en iyi nevale kitaplardır ve ondan yoksun anlayışta insanlara çok acırım.
İyilikler insana, karşılığını verebileceğini sandığı sürece hoş gelir. Bu ölçüyü aştılar mı onları minnetle değil kinle karşılarız.
Herkes önüne bakar, ben içime bakarım: Benim işim gücüm kendimledir. Hep kendimi seyreder, kendimi yoklar, kendimi tadarım. Herkes kendinden başka şeylerin peşindedir; hep kendinin ötesine gitmek sevdasındadır. Bense kendi içimde yuvarlanıp giderim.
Dünyaya geldiğiniz gün bir yandan yaşamaya, bir yandan ölmeye başlarsınız.
Kendimi hem yürekçe, asıl iş yürekli olmakta çünkü, hem varlıkça öyle hazırlıyorum ki, başka her şeyimi yitirdiğim zaman kendimle yetinmesini bileyim.
Bir amaca bağlanmayan ruh, yolunu kaybeder; çünkü, her yerde olmak hiçbir yerde olmamaktır.
Doğanın istediği gibi düşün ve yaşa; hiçbir kitabın, hiçbir dogmanın kölesi olma.
Bir bıçak alıp da o politikacının midesini açmakla uğraşsan, tek bir gerçek kırıntısı bulmakta zorluk çekersin.
Başlangıçtaki güzel günlerimizden söz etme gereği duymuyoruz, çünkü günlerimiz giderek güzelleşiyor.
Yaşlandığın ve sevdiklerini hatırladığın zaman yalnızca iyiyi hatırlarsın. Kötüyü hatırlamazsın hiçbir zaman ki bu da kötünün hiçbir şeye değmediğini kanıtlar.
“Ölü insanlar…” dedi, “Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır.”
İnsanları ve Tanrı’yı anlamazsan ne insanları ne Tanrı’ yı sevebilirdin.
“Politikacılar…” dedi, “Araştırırsanız tarihteki bütün cinayetlerden onlar sorumludur.”
Sanatta olduğu kadar sevgide de başkasının dediğini değil, kendi hissettiğini söylemelidir insan. Söyleyecek sözü olmadan konuşmak için elini çabuk tutmaya kalkan aslında hiçbir şey söylememiş olur.
Bir çiçek gördükleri zaman bu insanların tek düşüncesi onu saksıya, bir kuş görünce kafese koymak, özgür bir insanı da uşaklaştırmaktı.
“Bir bireyin yaşamını, annesi kadar etkileyebilen başka hiçbir şey yoktur.”
Bir ebeveyni reddettiğimizde, yargıladığımızda, suçladığımızda veya kendimizi ondan uzaklaştırdığımızda bunun yansımalarını biz de içimizde hissederiz. Bilinçli olarak bunun farkında olmayabiliriz ancak bir ebeveyni uzaklaştırmak, itmek, kendimizin bir parçasını itmekle çok benzerdir.
Ebeveynlerinizi değiştiremezsiniz ancak içinizde onları algılayış biçiminizi değiştirebilirsiniz.
Yaşlılığın en güzel tarafı, insanların artık size acı çektiremiyor olmasıdır.
Erkek fareleri kapsayan çalışmalarda, annelerinden ayrılan yavrular ömürleri boyunca strese yatkınlık sergilemişlerdir ve birçok nesil boyunca benzer stres modelleri sergileyen yavrular doğurmuşlardır.
Ebeveynin travması çocuğun travması haline gelir ve çocuğun davranışsal ve duygusal problemleri ebeveynin durumunu aynalayabilir.
Biliyor musun, iki insanın arasında, birbirine kızgın olmanın da bir değerinin kalmadığı anlar oluyor. Ve bu, çok hazin bir an.
Kadın için, yani eğer gerçek bir kadınsa, tek bir vatan vardır: Ait olduğu erkeğin dünyada kapladığı alan.
Aşk; sadece yatak ve onun bir parçası olan şeyler değil, iki insan birbirine yaklaşırkenki arayış, bekleyiş anları.
Annemle babam “ideal”, yani dehşet verici bir evlilik içinde yaşıyorlardı. Yüksek sesle söylenen tek bir kelime bile olmazdı. Ne yapmak istersin hayatım? Senin için ne yapabilirim kıymetlim? Böyle yaşadılar. Buna kötü bile denilemez.
Bana yalan söylemesine artık katlanamıyorum, ne kadınlar ne de edebiyat tarafından; en az katlanabildiğim şeyse, kendi kendime yalan söylemek.
Korkarım kötü edebiyat, yalan söyleyerek kadınların ve erkeklerin kafasını sahte duygularla dolduruyor.
Oğlan kızıl hastalığından öldü. İkinci yaş gününden üç hafta sonra, sonbaharda. Söylesene, bu küçük günahsızlar neden ölür? Bu konuyu hiç düşündün mü? Ben düşündüm, uzun uzun ve sık sık. Fakat Tanrı böyle sorulara cevap vermiyor.
İnsan bu kadar çok sevmemeli, kimseyi bu kadar çok sevmemeli, kendi çocuğunu bile. Her sevgi had safhaya varmış bir bencilliktir.
Ben hayat mücadelesi verme prensibiyle yetiştirilmiştim. Onun yetiştirilme prensibiyse her şeyden önce adaba ve kurallara uygun, kibar bir hayat yaşamaktı, çünkü en önemli şey buydu. Bunlar çok büyük farklar. Fakat o zamanlar henüz bunu bilmiyordum.
Yoksullukla zenginlik arasında ürkütücü derecede çok katman vardır. Peki ya sadece yoksulluğun içinde, aşağı doğru indikçe kaç katman ortaya çıkar?
Elbette, bir kadının herhangi bir evlenme önerisini geri çevirebilecek kadar gözüpek olabileceğini erkeklerin aklı hiç almaz, öyle değil mi? Siz erkeklere göre her kadın, kendisini istemek büyüklüğünde bulunan bir erkeğe hemen varmalıdır.
Rahat bir evi, iyimser bir yaradılışı vardı. Böylece dünyanın en büyük nimetlerine sahip sayılırdı.
Erkekler yorgun düştükleri için evlenir, kadınlarsa merak ettikleri için. İkisi de hayal kırıklığına uğrar
Dünyadaki en muhteşem şeye sahip olduğunu unutma -gençsin! Gençlik gibisi yok. Orta yaşlılar hayata ipoteklidir. Yaşlılar hayatın tavan arasındadır. Ama gençler Hayatın Efendisi’dir.
Çocuklar anne babalarını severek başlarlar. Bir süre sonra onları yargılarlar. Nadiren affeder, hatta hiç affetmezler.
Görüp, dokunup ele geçirebileceğiniz güzelliği seviyorsunuz, mahvedebileceğiniz güzelliği… Üstelik bunu yapıyorsunuz da. Ama hayatın gözle görülmeyen güzelliklerine dair hiçbir şey bilmiyorsunuz. Hayatın sırrını kaybetmiş durumdasınız.
Hepiniz başkalarının sırtından yaşayıp, geçinip giderken fedakarlığa dudak büküyor ve sırf bir süre daha seslerini çıkarmasınlar diye yoksullara ekmek atıyorsunuz.
Ruh yaşlı doğar, ama giderek gençleşir. Bu hayatın komedisidir. Beden ise genç doğar, ama giderek yaşlanır. Bu hayatın trajedisidir.
Hiçbir şey umudun ulaşamayacağı kadar uzak olmamalı. Hayatın kendisi zaten bir umut.
İnsanlar, bu ilkbahar sabahını, tüm canlıların iyiliği için yaratılmış olan dünyanın bu güzelliğini, barış, dirlik düzenlik ve sevgi çağrıları yapan bu güzelliği değil, birbirlerine üstün gelmek için kendi uydurdukları şeyleri kutsal ve önemli sayıyorlardı.
Bernard Shaw haklı; kadının analık içgüdüsü sonunda bütün değer yargılarına baskın çıkıyor.
Ben sana ölümsüz, ölümlü, değişir, değişmez niteliklerinle mecburum. Ötesi yok bunun. Kambur, cüzzam da olsan (tövbe tövbe!) benim için aynı gül tazeliğindesin. Beni idama da götürsen, dönüp yüzüne pişman bakamam.
Seni anlatabilmek… Kime ama? Bu bok düzenin, bu dört boyut zindanın, kainat, sonsuzluk falan dedikleri bu ölümlü şakalar kaos’unun nesine, neresine anlatmak?
Hep, aklımda ve hulyamdasın. Yalnızlığımı bir dolduruyorsun ki sana mı, seni yaratana mı teşekkür edeyim bilmiyorum.
Demek iyi dostların yok artık oralarda? Boş ver, siktir et yüreksizleri, yaşamayanları… Sen onların hiçbirine muhtaç değilsin.
Kimselere mecbur olmadım, olmam da. Yiğitliğim ve rivayet olunan erkekliğim, bundandır… Ama senin mecburun olmak, beni hiç mi hiç küçültmüyor. Aksine yüceltiyorsun, İNSAN ediyorsun, yaşatıyorsun…
Ve biz, milyarlarca aşkın, yalanın, alçaklığın, kahramanlığın; kapıları, kapakları, kuş uçurmaz uzaklıkları ve ayrılıklarıyla, kahrolası yasaklarıyla, bu acayip kaos karanlığında, biz ikimiz! İki müthiş hasret, iki parça can…
Bazıları yaşadıkları olaylara kendilerinin neden olduğunu düşünür, zira bir bitkinin topraktan ötürü değil, toğrak aracılığıyla ortaya çıkması gibi, bir çocuğun da anne babası tarafından değil, sadece onlar aracılığıyla dünyaya geldiğini bilmezler, görünen her varlığın var olma nedeninin kendisi değil, her bir varlığın var olma nedeninin Bir olduğunu bilmezler.
Kimseyi kıskanmamalısınız, zira iyi olan başarıyı hakeder, buna karşılık kötü olan başarılı olsa bile kötü yaşar.
Daima basit ve mütevazı koşullarda yaşayalım diye değil, bu koşullarda cesur olalım diye kendimize yetmeyi yüceltiyoruz.
“gölge veren dağlar ve uğuldayan bir deniz uzanıyor” benim felsefem ile seninki arasında.
0 Comments