YOUTUBE KANALIMIZI TAKİP EDİN >>> YOUTUBE KANALA GİRİŞ İÇİN TIKLA
Kısa şiirler ile sevdiklerinizi mutlu edebilir onların gününe güzel şiirler göndere bilirsiniz. kısa aşk şiirleri sevdiklerinizi mutlu ederken günlerininde güzel geçmesini sağlar. yada sosyal medya hesaplarınıda güzel sözler paylaşarak daha fazla etkileşim sağlaya bilirsiniz. whatsapp kısa şiirleri ile sevdiklerinizin dikkatini çekebilirsiniz. bu gün en güzel şiirler ile sizlerleyiz. daha fazlası için ilksoru.com sayfasında şiirler kategorisini ziyaret edebilirsiniz.
En sevilen kısa şiirler ile aşkınıza süprizler yapın maliyeti sıfır olan bu güzel kısa şiirler sevdiklerinizi para ile aldığınız hediyeden daha mutlu edecektir.
ziya osman saba’dan beyaz.
bir bademin altına, yorgun, oturmak biraz,
ayrı ayrı seyretmek çiçek açmış her dalı.
artık bütün renklerden, artık uzaklaşmalı:
beyaz işte, aylardır gözümde tüten beyaz.
kış bitti… uzaklarda ilk ümitler gibi yaz,
duyuyorum bu sabah, kış içimden çıkalı,
içimin dört duvarı bembeyaz badanalı,
ah, sade nefes almak, göğsüme dolan bu haz…
bir kuş ötecek şimdi… havada bir durgunluk,
mermeriyle konuşan açık kalmış bir musluk,
beyaz çiçeklerini tek tük düşüren kiraz.
bahar pınarlarından içime damlayan su,
bembeyaz çiçeklerin ıslak, temiz kokusu,
kış bitti… uzaklarda ilk ümitler gibi yaz…
“evin içinde bir oda, odada istanbul
odanın içinde bir ayna, aynada istanbul
adam sigarasını yaktı, bir istanbul dumanı
kadın çantasını açtı, çantada istanbul
çocuk bir olta atmıştı denize, gördüm
çekmeğe başladı, oltada istanbul
bu ne biçim su, bu nasıl şehir
şişede istanbul, masada istanbul
yürüsek yürüyor, dursak duruyor, şaşırdık
bir yanda o, bir yanda ben, ortada istanbul
insan bir kere sevmeye görsün, anladım
nereye gidersen git, orada istanbul.”
ümit yaşar oğuzcan
arkadaşim badem ağaci
“sen ağaçların aptalı
ben insanların
seni kandırır havalar
beni sevdalar
bir ılıman hava esmeye görsün
düşünmeden gelecek karakış..
acarsın çiçeklerini ..”
…
aziz nesin
sen say ki;
ben hiç ağlamadım,
hiç ateşe tutmadım yüreğimi,
geceleri, koynuma almadım ihaneti
ve say ki;
bütün şiirler gözlerini,
bütün şarkılar saçlarını söylemedi,
hele nihavent,
hele buselik hiç geçmedi fikrimden
ve hiç gitmedi,
bir topak kan gibi adın,
içimin nehirlerinden.
dağlar sonra oynadı yerinden
ve hallaçlar attı pamuğu fütursuzca,
sen say ki;
yerin dibine geçti,
geçmeyesi sevdam.
bir adın kalmalı – ahmet hamdi tanpınar
bu bizimki – cemal süreyya
yıkıcı bir aşk bu,
yıkıyor milletin ortasına
tutku yükünü.
bölücü bir aşk
ekmeği suyu bölüyor
günde üç öğün.
hain bir aşk bu,
sizin eve hırsız girer
onunkine polis.
yasadışı bir aşk bu,
evlenmeyi
hiç mi hiç düşünmüyor.
soyguncu bir aşk bu,
en sıradan ezgilerden
sevinçler devşiriyor
kökü dışarda bir aşk,
dante ile beatrice’inkine
fena öykünüyor.
işgalci bir aşk bu,
samanlık sevişenin diyor
başka şey demiyor.
cemal safi-tek hece aşk
var mı beni içinizde tanıyan?
yaşanmadan çözülmeyen sır benim.
kalmasa da şöhretimi duymayan,
kimliğimi tarif etmek zor benim…
bülbül benim lisanımla ötüştü.
bir gül için can evinden tutuştu.
yüreğine toroslar’dan çığ düştü.
yangınımı söndürmedi kar benim…
niceler sultandı, kraldı, şahtı.
benimle değişti talihi bahtı,
yerle bir eylerim tac ile tahtı,
akıl almaz hünerlerim var benim…
kamil iken cahil ettim alimi,
vahşi iken yahşi ettim zalimi,
yavuz iken zebun ettim selim’i,
her oyunu bozan gizli zor benim…
yeryüzünde ben ürettim veremi.
lokman hekim bulamadı çaremi.
aslı için kül eyledim kerem’i.
ibrahim’in atıldığı kor benim…
sebep bazı leyla, bazı şirin’di.
hatrım için yüce dağlar delindi.
bilek gücüm ferhat ile bilindi.
kuvvet benim, kudret benim, fer benim…
ilâhimle mevlânâ’yı döndürdüm.
yunus’umla öfkeleri dindirdim.
günahımla çok ocaklar söndürdüm.
mevlâ’danım, hayır benim, şer benim…
kimsesizim hısmım da yok, hasmım da
görünmezim cismim de yok, resmim de
dil üzmezim, tek hece var ismimde
barınağım gönül denen yer benim.
Hasretinden Prangalar Eskittim – Ahmed Arif
Seni, anlatabilmek seni.
İyi çocuklara, kahramanlara.
Seni anlatabilmek seni,
Namussuza, halden bilmeze,
Kahpe yalana.
Ard- arda kaç zemheri,
Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu.
Dışarda gürül- gürül akan bir dünya…
Bir ben uyumadım,
Kaç leylim bahar,
Hasretinden prangalar eskittim.
Saçlarına kan gülleri takayım,
Bir o yana
Bir bu yana…
Seni bağırabilsem seni,
Dipsiz kuyulara,
Akan yıldıza,
Bir kibrit çöpüne varana,
Okyanusun en ıssız dalgasına
Düşmüş bir kibrit çöpüne.
Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin,
Yitirmiş öpücükleri,
Payı yok, apansız inen akşamlardan,
Bir kadeh, bir cıgara, dalıp gidene,
Seni anlatabilsem seni…
Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır
Üşüyorum, kapama gözlerini…
bilmezler yalnız yaşamayanlar
nasıl korku verir sessizlik insana
insan nasıl konuşur kendisiyle
nasıl koşar aynalara
bir cana hasret…
bilmezler
orhan veli
Yağmur – Tevfik Fikret
Küçük, muttarid, muhteriz darbeler
Kafeslerde, camlarda pür ihtizaz
Olur dembedem nevha-ger, nagme-saz
Kafeslerde, camlarda pür ihtizaz
Küçük, muttarid, muhteriz darbeler…
Sokaklarda seylabeler ağlaşır
Ufuk yaklaşır, yaklaşır, yaklaşır;
Bulutlar karardıkça zerrata bir
Ağır, muhtazır dalgalanmak gelir;
Bürür bir soğuk, gölge etrafı hep,
Numayan olur gündüzün nısf-ı şeb.
Söner şimdi, manzur olurken demin
Hayulası karşımda bir alemin.
Açılmaz ne bir yüz, ne bir pencere;
Bakıldıkça vahşet çöker yerlere.
Geçer boş sokaktan, hayalet gibi,
Şitaban u puşide-ser bir sabi;
O dem leyl-i yadımda, solgun, tebah,
Surur bir kadın bir rıda-yı siyah
Saçaklarda kuşlar -hazindir bu pek! –
Susarlar, uzaktan ulur bir köpek.
Öter guş-ı ruhumda boş bir enin,
Boğuk bir tezad-ı sukun u tanın;
Küçük, pür heves, gevherin katreler
Sokaklarda, damlarda pür ihtizaz
Olur muttasıl nevha-ger, nağme-saz
Sokaklarda, damlarda pür ihtizaz
Küçük, pür heves, gevherin katreler…
kır şarkısı – behçet necatigil
tam otların sarardığı zamanlar
yere yüzükoyun uzanıyorum
toprakta bir telâş, bir telâş
karıncalar ötedenberi dostum.
ellerime hanım böcekleri konuyor
ne şeker şey onlar!
uç böcek, uç böcek diyorum
uçuyorlar
pan’ın teneffüsü bile
ilık, okşamakta yüzü.
devedikenleri, çalılık vesâire
bir âlem bu toprakların üstü.
tabiatla haşır neşir
kırlarda geçen ikindi vakti.
sakin, dinlenmiş, rahat
bir gün daha bitti.
ki tür nokta var
biri önüne ve ardına bakar,
biri ardına bakmaz,
ardını noktalar.,
şöyle yazılmıştı aşk üzerine
yangın halinde yasak çıkış kapısı
gökyüzüne de şunlar yazılmıştı
yanılıyorsunuz buradan gidilmez
ve geceye de şunlar yazılmıştı.
gecenin üzerine hicbir şey yazılmamıştı.
louis aragon
Kuğu Ezgisi – Nilgün Marmara
Kuğuların ölüm öncesi ezgileri şiirlerim,
Yalpalayan hayatımın kara çarşaflı
bekçi gizleri.
Ne zamandır ertelediğim her acı,
Çıt çıkarıyor artık, başlıyor yeni bir ezgi,
-bu şiir –
Sendelerken yaşamım ve bilinmez yönlerim,
Dost kalmak zorunda bana ve
sizlere!
Çünkü saldırgan olandan kopmuştur o,
uykusunu bölen derin arzudan.
Büyüsünü bir içtenlikten alırsa
Kendi saf şiddetini yaşar artık,
-bu şiir –
Kuramadığım güzelliklerin sessiz görünümü,
ulaşılamayanın boyun eğen yansısı,
Sevda ile seslenir sizlere!
içimdeki taş yerinden kımıldadı.
göğün altında,
yerin telef edilmiş yüzünde
bir papatyanın “olmaz” yaprağına düştüm.
ben sustuysam söz de sussun. olmadı,
taşındım ertesi gün “olur” yaprağına.
orda büyüttüm hatırayı,
ordan düştüm.
hatıra da unutsun kendini koyuluğunda.
beni gel beni bul beni al,
istediğin yerde uyut bendeki hatırayı
istedim.
vardığım yer bir uçurumdan kekeme,
gümüşten ipliğim azaldı
susmaya unutmaya uykuya
yelteniyorum.
birhan keskin)
Gazel (Beni Candan Usandırdı) – Fuzûlî
Beni candan usandırdı cefâdan yâr usanmaz mı?
Felekler yandı âhımdan murâdım şem’i yanmaz mı?
Kamu bîmârına cânan devâ-yı derd eder ihsan,
Niçin kılmaz bana derman beni bîmâr sanmaz mı?
Şeb-i hicran yanar cânım töker kan çeşm-i giryânım,
Uyarır halkı efgaanım kara bahtım uyanmaz mı?
Gül-i ruhsârına karşu gözümden kanlı akar su,
Habîbim fasl-ı güldür bu akar sular bulanmaz mı?
Gamım pinhan dutardım ben dediler yâre kıl rûşen
Disem ol bi-vefâ bilmem inanır mı inanmaz mı?
Değilim ben sana mâil sen ettin aklımı zâil.
Bana ta’neyleyen gaafil seni görgeç utanmaz mı?
Fuzûlî rind-i şeydâdır hemişe halka rüsvâdır,
Sorun kim bu ne sevdâdır bu sevdâdan usanmaz mı?
seni ben kallavi sokağı’nda gördüm
sen beni görmedin görmedin
kapıları çaldım adını sordum
söylemediler öğrenemedim
seni ben kallavi sokağı’nda gördüm
bir daha görmedim bilmedim
belma sebil adını yakıştırdım
aklıma geldikçe her sefer
gözlerinin mavisini bitirdim
saçlarının siyahına başladım
kallavi sokağı’nda güvercinler
benim karanlık istanbul’um
bir esnaf kahvesine oturdum
belma sebil ya geçti ya geçer
rüzgarını içime doldururum
kallavi sokağı’nda güvercinler
bunca yıl sönmemiş umudum
nisan değilse mayıs
perşembe değilse pazar
ben belma sebil’i bulurum
kaptan’ın kendi sesinden;
orhan veli-ayrılış
bakakalırım giden geminin ardından;
atamam kendimi denize, dünya güzel;
serde erkeklik var, ağlayamam.
bilerek mi yanına
almadın giderken
başının yastıkta
bıraktığı
çukuru
güveniyordum
oysa ben sevgimize
vapur iskelesi
ya da tren istasyonundaki
saatin doğruluğu kadar
beni senin gibi
bir de annem terketmişti
ki göbeğimde durur
onun yokluğundan
bana kalan
çukur
sunay akin
Makber – Abdülhak Hâmid Tarhan
Eyvah ne yer ne yâr kaldı
Gönlüm dolu ah-u zâr kaldı
Şimdi buradaydı gitti elden
Gitti ebede gelip ezelden
Ben gittim o haksar kaldı
Bir köşede tarumar kaldı
Baki o enisi dilden eyvah
Beyrutta bir mezar kaldı
Bildir bana nerde nerde Yarab
Kim attı beni bu derde Yarab
Nerde arayayım o dil rübayı
Kimden sorayım bi-nevayı
Derlerki unut o aşnayı
Gitti tutarak reh-i bekayı
Sığsın mı hayale bu hakikat?
Görsün mü gözüm bu macerayı?
Sür’atle nasılda değişti halim
Almaz bunu havsalam hayalim.
Çık Fatıma! lahteden kıyam et
Yanımdaki haline devam et
Ketn etme bu razı öyle bir söz
Ben isterim ah öyle birsöz
Güller gibi meyl-i ibtisam et
Dağı dile çare bul meram et
Bir tatlı bakışla bir gülüşle
Eyyamı hayatımı temam et
Makber mi nedir şu gördüğüm yer?
Ya böyle reva mı ey cay-ı dilber
her çocuk,annesinin hayal gücüdür biraz
bir ağacın ormanın kulağına fısıldadığı sır gibi
herkesin çok önceden bildiği ama söylemeye çekindiği
yaz
örneğin,ateşe aşık küçük bir kartanesiyim ben
kopmuşum tipimden,fırtınamdan,kışımdan da
merkezdeki alevin aklına düşmek üzereyim
şimdi anlıyorum ki,ben de onlar kadar, kainatın
annesiyim.
küçük iskender
ben bir ayten’dir tutturmuşum
oh ne iyi
aytenli içkiler içip
sarhoş oluyorum ne güzel
hoşuma gitmiyorsa rengi denizlerin
biraz ayten sürüyorum güzelleşiyor
şarkılar söylüyorum şiirler yazıyorum
ayten üstüne
saatim her zaman ayten’e beş var
ya da ayten’i beş geçiyor
ne yana baksam gördüğüm o
gözümü yumsam aklımdan ayten geçiyor
bana sorarsanız mevsimlerden aytendeyiz
günlerden aytenertesidir
odur gün gün beni yaşatan
onun kokusu sarmıştır sokakları
onun gözleridir şafakta gördüğüm
akşam kızıllığında onun dudakları
başka kadını övmeyin yanımda gücenirim
ayten’i övecekseniz ne ala, oturabilirsiniz
bir kadehte sizinle içeriz ayten’li iki laf ederiz
onu siz de seversiniz benim gibi
ama yağma yok
ayten’i size bırakmam
alın tek kat elbisemi size vereyim
cebimde bir on liram var
onu da alın gerekirse
ben ayten’i düşünürüm, üşümem
üç kere adını tekrarlarım, karnım doyar
parasızlık da bir şey mi
ölüm bile kötü değil
aytensizlik kadar
ona uğramayan gemiler batsın
ondan geçmeyen trenler devrilsin
onu sevmeyen yürek taş kesilsin
kapansın onu görmeyen gözler
onu övmeyen diller kurusun
iki kere iki dört elde var ayten
bundan böyle dünyada
aşkın adı ayten olsun
ümit yaşar oğuzcan
Her şey Sende Gizli – Can Yücel
Yerin seni çektiği kadar ağırsın
Kanatların çırpındığı kadar hafif..
Kalbinin attığı kadar canlısın
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç…
Sevdiklerin kadar iyisin
Nefret ettiklerin kadar kötü..
Ne renk olursa olsun kaşın gözün
Karşındakinin gördüğüdür rengin..
Yaşadıklarını kar sayma:
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna;
Ne kadar yaşarsan yaşa,
Sevdiğin kadardır ömrün..
Gülebildiğin kadar mutlusun
Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin
Sakın bitti sanma her şeyi,
Sevdiğin kadar sevileceksin.
Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın
Bir gün yalan söyleyeceksen eğer
Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.
Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret
Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın
Unutma yagmurun yağdığı kadar ıslaksın
Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.
Kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın
Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin..
İşte budur hayat!
İşte budur yaşamak bunu hatırladığın kadar yaşarsın
Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
Çiçek sulandığı kadar güzeldir
Kuşlar ötebildiği kadar sevimli
Bebek ağladığı kadar bebektir
Ve herşeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren,
Sevdiğin kadar sevilirsin…
aman, kendini asmış yüz kiloluk bir zenci,
üstelik gece inmiş, ses gelmiyor kümesten;
ben olsam utanırım, bu ne biçim öğrenci?
hem dersini bilmiyor, hem de şişman herkesten.
iyi nişan alırdı kendini asan zenci,
bira içmez ağlardı, babası değirmenci,
sizden iyi olmasın, boşanmada birinci…
çok canım sıkılıyor, kuş vuralım istersen.
ülkü tamer.
Fotoğraf – Cemal Süreya
Durakta üç kişi
Adam kadın ve çocuk
Adamın elleri ceplerinde
Kadın çocuğun elini tutmuş
Adam hüzünlü
Hüzünlü şarkılar gibi hüzünlü
Kadın güzel
Güzel anılar gibi güzel
Çocuk
Güzel anılar gibi hüzünlü
Hüzünlü şarkılar gibi güzel
“ulan bunu sen de bilirsin istanbul
kaç kere yazdım kimbilir
kaç kere kirpiklerimiz kasaturalara dönmüş diken diken
1949 eylül’ünde birader mirc ve ben
sokaklarında mohikanlar gibi ateş yaktık
sana taptık ulan
unuttun mu
sana taptık”
sessiz bir yağmur gibi başladı bende konuşmak ihtiyacı
sen orada dalından koparılmış bir zerdali gibi dur,
ben burada zerdalisiz bir dal gibi durayım…
gereksinimin yenilgisi – furuğ ferruhzad
“asılayım diye sana geldim
oysa gördüm yapraksız bir dalsın
umudumun gözünde sen
ölümün gülümsemesi…”
bekle dedi gitti
ben beklemedim, o da gelmedi…
ölüm gibi bir şey oldu
ama kimse ölmedi…
özdemir asaf
0 Comments